İLK RESİMLİ ROMANLA TANIŞMA
İlk resimli roman ile tanışmam “Küçük Ayı Ruper’in Maceraları ile olmuştu. Demek ki, 1937-38 yılları… Komşumuz Şayan Abla’nın verdiği, ÇOCUK (belki de ÇOCUK SESİ) dergilerinde görmüştüm.
Rupert
Resimli karelerin altındaki yazılar hikayeyi anlatıyordu. Olayın bütün kahramanları, giysileri ve kullandıkları eşyaları ile tıpkı insanlar gibi yaşayan hayvancıklar idi. Henüz okumayı öğrenmemiştim, ama ne gam… Olayı resimlerden rahatça çıkarabiliyordum. Küçük Ayı Ruper bir balona biniyor… Daha doğrusu beraber biniyorduk… Tüm macerayı onun yanında imişim gibi, nefes nefese yaşıyordum.
Bu ve daha sonra çocukluk ve gençlik dönemlerimde gördüğüm resimli romanların tümü yabancı çizerlerin işi idi.
AKLIMDA KALAN DERGİLER
Sonraları, ben YAVRUTÜRK, ağabeylerim BİNBİR ROMAN okurları olmuştuk.
Türkiye Yayınevi’nin yayınladığı bu iki dergi ve daha sonra çıkardığı ÇOCUK HAFTASI, sanırım, ülkemizde yayınlanan en uzun soluklu çocuk yayınları idi.
Bu dergilerin arada özel sayıları da çıkardı.
Daha büyük yaştaki çocuklar için yayınlanan BİNBİR ROMAN, yabancı kaynaklı resimli romanlarla doluydu.
Kızıl Maske, Sihirbazlar Kralı Mandrake (uşağı Abdullah), İki İzci Tim İle Sarp (Tim’in kara kaplanı), Baytekin, Brik Bradford…
Baytekin...
Brik Bradford ve arkadaşları istenildiği zaman küçülen, istenildiği zaman büyüyen bir küre içine girerler, bu acayip araçla akıl almaz yolculuklara çıkarlardı.
YAVRUTÜRK’te her hafta Çetin Kaptan’ın Maceraları’nda resimli hikaye “Cambazlıktan alınca boyunun ölçüsünü, Çetin terzi olmuştu hemen ertesi günü” diye başlar, kahramanımız her hafta değişik meslekte karşımıza çıkardı.
YAVRUTÜRK’ten sonra çıkarılan ÇOCUK HAFTASI’nda, o zamanın Babıali’deki en güçlü ressamı Sururi Gümen’in çizgileri yer alırdı. Sururi, renkli kapak karikatüründen başka, iç sayfalarda “Uzun Kılıçlı Kahraman”, “Sarı Efe”, gibi dizi romanları resimlerdi. Arka sayfadaki Nasrettin Hoca tiplemesi de onundu.
Düşünüyorum da, çocuk yayıncılığı hedef alınan kitlenin ruh sağlığı, terbiye ve eğitimini gözeten bir uzmanlık işidir de. Var mıydı bu yayınevlerinde böyle kadrolar? Sanırım yoktu. Ama meslek etiğinden kaynaklanan bir özeni, hikayesinden şiirine, resimli romanına kadar hissedebiliyordunuz. Bu belki de yazarların çoğunun maarif kökenli olmasından böyleydi.
BİNBİR ROMAN ve benzerlerinde vurdulu kırdılı konular çoğunlukta idi. Ama, kahramanlar hep toplum düşmanı kötülere karşı, adalet savaşçıları idiler. Haklı ve doğru olan daima kazanır, suçlu kesin olarak cezasını görürdü.
1950’lere doğru, bu tarz çocuk dergilerinde bir tükenme, erime başladı. Değişen zamana, istemlere ayak uyduramamak mı? Bilemiyorum… Yine o sıralarda, Şevket Rado’nun hazırladığı, Yapı ve Kredi Bankası’nın sponsorluğunu yaptığı DOĞAN KARDEŞ dergisinin çocuk yayıncılığımızda, kuşkusuz, çok önemli bir yeri vardır. Bu dergide, Selma Emiroğlu’nun sevimli çizgileri ile hazırladığı “Karakedi’nin Maceraları” çok seviliyordu.
YAVRUTÜRK, ÇOCUK HAFTASI, BİNBİR ROMAN artık çıkmaz olmuştu. DOĞAN KARDEŞ dergisi de belli, kısıtlı bir yaş grubuna seslenebiliyordu.
Oysa, çocuk yayınları piyasasında okur sayısı çığ gibi büyüyor, piyasadaki bu boşluk yayıncı olsun, olmasın çok kişinin iştahını kabartıyordu.
KAĞIT KARABORSASI VE ÇOCUK DERGİCİLİĞİ
Demokrat Parti’nin yönettiği yıllar. İktidar muhalefet ilişkileri son derece gergin. Eleştirilerden yılgın hükümet , basına gözdağı vermek için, bir kağıt sınırlaması getirmiş. Büyük gazeteler, gerçek ihtiyaç sahipleri kağıtsızlık yüzünden yanıp tutuşurken bazı açıkgözlere gün doğmuştu. Adamını bulan kendisine kağıt tahsisi çıkartıyor, bunun pek az bir bölümünü yayın (!) işinde kullanıp gerisini karaborsaya sürüyordu. Hiç riski olmayan tatlı bir Pazar kurulmuştu. Cağaloğlu’nda, her han kapısında sırt hamalları bekleşirdi. Kağıda gereksinimi olan siparişini bu hamallara verirdi. Devir değişip, furya sona erdikten sonra, çoğu hamalın ya matbaa kurduğunu, ya da büyük kağıt mağazaları açtığını gördüm.
Devletten tahsis koparmanın en kolay, en pratik yolu ise çocuk dergisi çıkarmaktı.
AYDINGER ÜZERİNE KOPYA, KLİŞE, OFSET TEKNİĞİ, PİSTOLE …
Çocuk dergisi nasıl çıkar? Kağıdın olunca iş kolay… Alırsın Avrupa’dan en son gelen “comics” çizgi romanlardan birkaç tane, bir rulo aydınger kağıdı… Balonlardaki yazıları tercüme ettirirsin. Bir “kopya ressamı” bulursun. Bu kopya ressamlığı olayı o dönemin teknik yoksulluğundan kaynaklanan bir zanaattı diyebiliriz. Yabancı dergiler renkli baskılı idi. Ressam aydınger kağıdını renkli resimler üzerine koyar, konturları siyah çini mürekkebiyle çizerdi. Balonların Türkçe çevirisi de yazıldıktan sonra bu resimler klişeciye verilirdi. Artin ve Dikran ustaları asit ve kurşun kokuları ile anımsıyorum.
Sonraları ofset tekniği ile tanışıldı. Daha ekonomik ve daha pratik olduğu için hemen benimsendi. En önemlisi aynı serüvenler, zaman içinde, tekrar tekrar kullanıldığından filmleri saklamak klişeleri saklamaktan çok daha kolaydı. Bu sistemde, aydıngere çizilen resimler filme alınıyor, filmden çinko plakalara aktarılıyordu. Ressamlar zemin tramlama tekniği renklendirme işlemini çinko üzerinde yaparlardı. Her renk için ayrı bir çinko kalıp hazırlamak gerekirdi. Daha sonraları İstanbul’a gelip yerleşen Karlotto Pietro ismindeki bir İtalyan ressam, ofset baskıda tram yerine pistole tekniğini tanıtmıştı. Bu teknikle yapılan renklendirmeler resme daha bir canlılık ve hareket veriyordu. Mehmet Tekdal da bu tekniğin başarılılarındandı. Bizim müessesede ben resimleri çizerken Turhan Şimga pistole kullanıyordu.
Evet… Bu sıralarda (1950 başlarında), Hamit Şendur’un Çocuk Yayınları Müessesesi’nde Turhan Şimga’nın yamağı olarak çalışmaya başlamıştım. Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmiştim. Böylece piyasa deneyimimin artacağını umuyor ve seviniyordum. Oysa daha ilk günden önüme bırakılan yabancı resimli romanları aydınger üzerine kopyalamaya başlamıştım. Benden başka Göçmen Hayri (Önder), Erol Kandiyar, Şemsi Güner gibi anımsadığım isimler de bizde kopyacı olarak zaman zaman çalışmışlardı. Piyasanın diğer kopyacı ressamları olarak Sabahattin Yılmaz, ağabeyi Fuat, Orhan Doğu’yu anımsıyorum. Kısacası, o dönemde resim ve karikatür hevesi ile Babıali’ye uğrayıp da kopya işine bulaşmamış kimse yoktu diyebilirim.
Cemal Dündar Samim Utkun
Nezih Dündar balonların yazımında usta idi. Samim Utkun, Cemal Dündar kapak resimleri çizerlerdi. Samim Utkun, 2001 yılında aramızda ayrıldı. Ceylan Yayınlarında uzun yıllar çalışan Utkun daha çok kapakları ve illüstrasyonları ile tanınıyordu. Ceylan yayınlarında kaligrafiden pikaja varıncaya kadar birçok işte çalıştı.
Diğer dergilerden de kopya işleri alırdım. Vakvaka Kardeş’in maceralarını, balon yazılarını da ben uydurarak kopyalamıştım. Harçlıklarını çıkarmak için eli çizmeye yatkın çoğu mahalle arkadaşıma kopya yaptırmıştım. Bunların arasında Prof. Dr. Yılmaz Akalın’ı sayabilirim. Kopya yapanlar için en büyük güçlük kaliteli aydınger kağıdı edinebilmekti. O yıllardaki ithalat rejimi dolayısıyla, yerli -yağlı mumlu kağıtlarla yetinmek zorunda kalır, gözlerimizi perişan ederdik.
TOMMİKS, RED KİT, TENTEN VE DİĞERLERİ
Çalıştığım yayınevi Yavrutürk, Binbir Roman benzeri dergiler çıkarıyordu… TOMURCUK, ARMAĞAN gibi… O sırada Erdoğan Egeli (Ceylan Yayınları)’nin çıkardığı TOM MİKS okuyucu sayısında büyük bir patlama yapmıştı.
Ceylan Yayınlarının Tommiks'i... Daha sonra TEKSAS çıkmaya başladı.
Bunu ZAGOR vs izledi. Eh biz de TENTEN’i bulmuştuk.Yabancı yayınların satıldığı kitapevlerinde tabi..
Tenten’in Maceraları yayınlanmaya başladı ve tutuldu da. İlginç bir anımı aktarayım… Alaaddin Kral, İtalya’dan PEKOS BIL’in yayın hakkını satın almıştı. Bir sabah duvarların PEKOS BİL afişleri ile süslendiğini görünce, hemen harekete geçmiş ve PEKOŞ BİL (Pek hoş Bil anlamında) dergisini bayilere vermiştik.
Bir çizgi roman kahramanına istediğiniz ismi verebiliyordunuz. Daha sonraları yayınlanan Adnan Şakrak’ın sahibi olduğu RED KİD de böyle uydurma bir isimdi. Bütün dünyada LUCKY LUKE adıyla bilinen kahraman, ülkemizde RED KİD adıyla ünlendi.
Ferit Öngören 1960’larda TENTEN’in maceralarını özgün olarak çizmeye başlamıştı. Yani serüvendeki orijinal tipleri almış, tümüyle kendi hazırladığı kurguya uygun olaylara sokmuştu. Tenten Türkiye’ye geliyor, İstanbul’da Küçükçekmece’de haydutları kovalıyor vs… Her hafta bilmem kaç sayfa çizmek kolay değil. Ferit Öngören bunalmış ve hazırladığı senaryoya göre, serüvendeki kızı balkondan düşürerek olayı noktalamış. Rastlantıya bakın ki aynı gün “komşularının kızı da balkondan atlayarak” hayatına son vermiş. Olayı bana anlatan Ferit Öngören’e “İyiki Tenten’in maceralarını bitirmek için daha büyük facialar düşünmemişsin” dedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder